Şiir Günlüklerim








Güven ADIGÜZEL - Holosko Artı Bir Miktar Para


rejisörler senden yana

mevsimler ve uçan halılar

son sahne sarhoşuyuz belki de hala

o filmin sonunda ağlayacaktık galiba


gözümüze dünya kaçtı

beyazıt'ta

ne meydandı ama

elektrik kokuyor her yanımız

insan hakları mı diyorduk

beş heceli başka bir şey mi yoksa


anne bir on iki eylül yarasıdır

merkez sağ bahsini çokça söylemiştik

gözlerinden geçiyoruz

guantanamo'nun kapısı açık kalmış yine

emperyalizm de kahrolmadı

bir sigaran var mı?


çünkü bir sigara serbestledikçe beş vakit piyasa

holosko artı bir miktar para

dünya değiştirilebilir biraz sıkı tutunca

mezar geceleri, dört kollular

iyi bilecek olanlar asla


eksik pansumanlara razıdır ikna odalarında

son kez yüksek sesle batının ilmini mutlaka

sigarayı yakınca otobüsün gelmesi

ontolojik bir sorun değildir ayrıca

holosko artı bir miktar yara


statükoya armağan olacaktır varlığım

bakışları kapital, iyi halden marksist

kerbela görüce zülfikarı susan gönüllere deva

her şeyi devletten beklemek uzunca bir kış gibi

yakacak içimizi tevhid-i tedrisatın ateşi


söz, kıymetli bir mayındır

meclisten içeridedir

şubatlar çok sert geçer

senetler ve de aşklar

merhem olunuyorsa

ve salyangoza sürekli zam yapılıyorsa

mahallemiz işgal altındaysa

burada yabancıları sevmezler

evet evet tam olarak burada

ceo olmak istemiyorum diye uyanılan kabuslarda


hangi sosyolojik yaraya varılır bilmem

uçan halılarda yerimiz yok, anladık

ve babaannesi baş örtülü adamlar

memleket meselesidir hala

tab edilmemiş yaslardan geçiyoruz kaç zamandır

adettir çünkü yazıldığı gibi ölünür burada

işık şiirden yükselirse

yanık kokuları yusufiye'dir

doğudan gelenlerin hepsi bize hatıra

bir ölünün ardından bakakalmak gibiyiz

bazı ikindiler hep böyledir, sen bize aldırma


adımızı tahtaya yazıyorlar, pek konuşmuyoruz oysa

yine de çok yakışıyoruz tahtaya

bazı ikindiler hep böyledir

yazıldığı gibi ölünür, sen bize bakma


gösterdiğin yolda hiç durmadan yürüyeceğime

holosko artı bir miktar para


yaralı serçeleri manşete taşımıyor dünya

dünya bunu hep yapıyor

çirkin kurbağalar öpmekten yorgunuz sanma

misafirliğin zekatı ayakta beklemek

dünyaya tabiyiz her gün

bekleme odaları kadar gergin

karateciler nedense hep yeşil kuşak


seksen sonrasıyız dedik ya en fazla nakarata eşlik ederiz

burada konuyu değiştirmek isterdim aslında

yağmurda bazen mecaz da ıslanır

iyi ki bir metin yüksel'iniz var lan diyenlerden geçtim

geçtim dünya üzerinden

lapa pilava da risotto diyorlar ısrarla

tamam lan siz haklısınız, şiir rönesanstan büyüktür

şiir ve rönesans aynı cümlelerde hep biraz eksik


son teklifimdir dünyaya

uslu çocuklar çarmıha

holosko artı bir miktar yara


çirkin kurbağalar öpmekten yorgunuz sanma

romancılara bayılan baş örtülü kızların

hayır hayır bu şarkı bizim değildir

bu kemancılar ve bu beşinci sınıf artistlik acılar

nükleer silahlarla şiir de yazılmaz

tek kişilik acılarla kaplıdır çünkü uçurtmalarımız

jilet bağlanmıştır telaşımıza henüz erkenden

çocukluk denmez ya buna, olsa olsa kundaklama

şimdi ölebiliriz aslında bir proleter gibi

dikeriz gözlerimizi belki hayata

uhud'un okçularından rol çalıyor nasılsa dünya

o filmin sonunda ağlayacaktık galiba

İsmail KILIÇARSLAN - Tekfurun Kızı


Ben seni alamam ah Holofira

Azığım tamtakır binitim nalsız

Bir belde geçerim kalacağım yok

Dostlarım bi-vefa düşmanım yalsız


Kolum halat değil bakracımda kum

Ben seni alamam ah Holofira

Sade yoksunluktan yokluktan değil

Eline kir olsun elliüç lira


Amma ki alamam bir uzak sevi

Gelmiş de çökmüştür taunlar gibi

Ben seni alamam ah Holofira

Geç git heç bakmadan eğlenme e mi


Pusatları parlak binbaş istesin

Seni ulak elçi naib-i kral

Ben hoyrat söyleyim el bana hoyrat

Gelip de ne deyim şu dillerim lal


Ben seni alamam ah Holofira

Baban kâfirine kılıç üşürsem

Hem de gece bassam- iti uykulu

Şöyle ya Allah’la bohçanı dürsem


Amma ki alamam yaradan beni

Ne ardıç ne çınar ufarak çayır

Koşumum gıcırdar ölmek dilerim

Bağrım kaynıyordur yüklerim ağır


Sen bir düş imişsin kuşluk çağında

Soluma tükürdüm Rabbim Gafurdur

Bilesin kavuşmak yok İslâmlıkta

Kavuşan kısmısı ancak gâvurdur

İsmail KILIÇARSLAN - Uzun Süredir Yazamadığım Şiir


düşünüyorum: bir şeyh efendi mi almalıyım kendime bir çamaşır makinesi mi

arınmak için, yarıp çıkmak için bin türlü kuşatmayı, içimden doğru yıkıldıkça

düşünüyorum: bir ceylan sürüsünün hayaliyle mi tutuşmalıyım bir kibritin aleviyle mi

iletişime geçebilmek için insanlık durumuyla, arayabilmek için zaman zaman leylayı


yalan!

Bir özge can değil, bir hiçliğin dibi değil: ikinci el twitter mesajıdır artık leyla

karın ağrısı çekmek için mesnevi karıştırır, hemen ardından, bildiniz, melisa çayını

yalan!

bir uçkun değil, bir fotoğrafın arabı değil: bir magazin haberidir artık leyla

ne kadar görünürse o kadar iyidir, yalnızlık değildir haşa, kontestir en pasaksızından


iç geçiriyorum: hutbesini aranırken alışveriş listesini bulan hocalarınkine benzer

ve sevgilisi arkasını dönünce tam bin yıldır tuttuğu nefesi salıvereninkine

iç geçiriyorum: bir şehri ardında bırakmayı başarmış esrarlı bir şair gibi

ve bebekleri gezdirmeye çıkardığında melekler: tam da o bebekler gibi


yalan!

kimsenin meleklere inandığı yok: gökten gelene, göğün sahibi olana

okurmuş gibi yapıp telaşla kapatılan, yaşarmış gibi yapıp ustalıkla atlatılan

yalan!

o musanın asasıyla evire çevire yendiğidir, yusufun çıktığı kuyudur

en çok billur bir kadehtir, ütülmüş tüm çocukların başını okşayan o sevimsizliktir


düşüyorum: üzerinde yürüdüğüm bütün iplerden muazzam bir sendelemeye

kimsesiz ve sedyesiz kalmış tüm ihtiyarlıklardan ablak suratlı bir ergenliğe

düşüyorum: özensiz bir kuş resminin bütünlüksüz parçalarından birine

elimden tutanlarla el birlik, serbest bir salınımla, öylesine telaşsız


yalan!

bir kuş resmi çizmek istiyorsan kanatlarından değil sesinden başlamalısın

bir isim vermelisin seslere, seslerden isimler yapmayı öğrenemediysen hala

yalan!

bir hikayen olmayacaksa tartışmaya her daim açık bir şeydir varlığın da

varlık, ah o bir türlü göremediğim çetrefil, ah o bir türlü çözemediğim muamma

İsmail KILIÇARSLAN - Ben Aslında Kim Değilim!


sözleri işveli şivebaz bir naib

kılıcı pek keskin bir şövalye

sözü tok bir muzaffer kral

sandılar beni ilkin,

aslanı doğuranın

beni de doğurduğunu…


ebced ve cifirden anladığımı

bakırdan altın

güzel avrat otundan zehir

baldırandan öksürük şurubu

yaptığımı sandılar

kalpleri kalplere tutundurmak için zehir

başka zehirler

düşmanlarımı öldürmek için,

eczadan ve tıptan ve cerrahlıktan

ve sağaltmaktan ve tımardan

anlarım sandılar beni,

bilmediler yaram nerede

bilmediler nasıl acıtır canımı

gün göçüp de ay çıkanda

sesleri alınınca şehrin

gölgeleri tükenince

nasıl taun gibi ve verem ve humma

ve kara veba ve sıtma ve tifo

gibi çöktüğünü üzerime

kimsesizliğimin


uzak illerden kente gelen

atlas libaslı bir tüccar sandılar beni

almayı ve satmayı

saymayı ve deftere işlemeyi

bilirim sandılar,

karabiber ve hint yağı

kına ve kişniş var sandılar

heybemde

güçlü köleler ve baharatlı cariyeler

kuzeyden yontulmamış çelikler

güneyden parıldayan küt kargılar

altınlar ve gümüşler ve yakutlar

ve zümrütler ve pırlantalar

gizli sandılar.

gizlenecek yerler aradım oysa

geçtiğim yollar boyunca

mağaralar ve dere yatakları

ormanlar ve savanlar aradım

saklanırsam geçer sandım

susarsam geçip giderler yöremden

karanlıkta kalırsam kimse tanımaz


usulü ve nahvi ve sarfı bildiğimi

bin delilden fetva devşirip

bin geceler istinbad ettiğimi

sandılar benim.

işbiliyyeden ve merzugadan

kazandan ve akabeden

derdine hal çaresi ararların

sarığıma yüz sürüp

eteğimde günler geceler boyu

bekleştiğini çaresizce.

halbuki dilsiz bir elçinin

rüyasıydı dünya benim için

onu daha da zorlaştırmadım

üleştim ağaçtan ne düşüyorsa

razı oldum tayınıma, istemedim çoğunu

kuyuya sarkıtılan iplerin getirdiği neyse ona

bir usturanın getirdiği neyse ona razı oldum


rumu ve şamı karış karış gezdiğimi

sindi ve endülüsü arşınladığımı

fransisken rahipleriyle

ve kalenderi dervişlerle

düşüp kalktığımı yaydılar ardım sıra,

padişah sofralarında şaraplar içip

eşkıya duldalarında av eti kemirdiğimi

ve elbet her şehirde bir dilber yüzünden

kıydığım canların yekununu anlattılar.

kendimden kalkıp kendime dönmekten

atımın paslandığını

ve sahtiyan çizmelerimin

yol düşleri gördüğünü

anlatmadım kimseye

kimse bendim, anlatmadım.


beni deli sandılar ilkin

nefesi kuvvetli kocakarılar üflerse üzerime

sarı kantarona kakule katıp içersem

hücend ve rast ve ırak makamı şarkılar dinlersem

kalırsam kimselerin uğramadığı bir hücrede

düzelirim sandılar.

insanın düzelebileceğini reddettim ben.

o kıyıcının, o kara gözlü zalimin

o kadir kıymet bilmez vefasızın

o bilinmedik kör kuyunun düzelmesini

beklemedim hiç.

kendimi beklemedim.

dinlemedim med cezirden başkasını

hücrenin tabanında fareler vardı

onlara verdim derdimin yarısını

kalanını kendime sakladım

kalanını sakladım herkeslerden

saklamadım dünyanın bana kötü geldiğini

saklamadım bir çift gözün içinde ne geziyor bildiğimi

bildiğimi saklamadım, unuttum ben bildiğimi

fareler mordu, ben esmer

böylece anlaştık

böylece indik dünya denen binitten


beni sihirbaz sandılar ilkin.

asamı yere vurunca ejderhalar sökün edecek sandılar

göz boyayacak ve altın kazanacaktım böylece

namım benden önce ulaşacaktı şehirlere ve mezralara

kaybolacaktım insanların gözlerinin önünden

ve suda bekleyecektim ve uçacaktım havada

ve ikiye bölecekti beni kılıçlar

yine de tek parça kalacaktı bedenim

asamı yere vurdum elbet yine de

incecik bir çıtırtı çıktı ve sihirdi incecik çıtırtı

inandıramadım insanları

inanmadı bana kimse

çıtırtı. asa. ben. ejderha.

bir çölün bitiminde masal anlatıyordu bir berberi kızı

beni masalına kattı. bildi sihirbaz olmadığımı.

bildi. bilinecek bir şey yoktu ortada.

şiir vardı. oradaydı. dağın doruğunda.

çıktım ben oraya amma ki söylemedim kimseye

çıktım ve orada bulduğumu kendime sakladım

delilikti.

güzellikti.

perişanlıktı sadece erbabının bildiği.

susuverdim öylece.


beni şair sandılar

kalbim yok ve hiç acımıyor sandılar en sonunda

ben de bir ustura yardımıyla bir gece vakti

kalbimin olmadığını zannedenlerin kalplerini kırmak umuduyla

alınmamış yol, gidilmemiş orman kalmasın diye

kimse yanılmasın hakkımda

yanıltmayayım kimseyi diye

kalbimi usulca oydum yerinden.

kan geldi.